"Köyleri tahrip etmek lüzumlu görülmüştür"
Dersim kırımı için 4 Mayıs 1937'de Bakanlar Kurulu olarak toplandılar ve "1937 Yılında Yapılan Tunceli Tenkil Harekatına Dair Bakanlar Kurulu Kararı"nı aldılar. "Gayet Gizlidir" ibareli yarım sayfadan oluşan kısacık karar ile bir halkın geleceğini belirlediler. Kararın en önemli cümlesi şu idi:
"Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür."
KATLİAMA KATILANLAR
ANLATIYOR'Tek emir vardı: İmha edin!'
SABİHA GÖKÇEN (Dersim Savaşı’nda Pilot )
"Eskişehir’de Tayyare Alayı’nda staj gördüğüm günlerden birinde uçuştan indiğimde bölükteki fevkaladelik dikkatimi çekti. Hemen sordum. Bizim bölüğün Dersim Harekatı’na katılma emrinin geldiğini söylediler. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Derhal bölük kumandanımıza koştum. (…) O da alay komutanına gönderdi. (…) Özel müsade lazımdı. (…) Hemen Çankaya’ya koştum. ******* beni karşısında görünce, önce hayret etti. Arzumu anlamıştı. Daha doğrusu kendisine isteğim iletilmişti. Bu bakımdan ben daha birşey söylemeden ******* konuşmaya başladı. (…) “Bak Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da görevini başaracağına inancım tam. Ancak çarpışacağın insanların eline düşersen, sana fena muamele etmelerinden korkarım. Buna çok üzüleceğimi bilirsin.” Ben, ‘Emin olunuz, kendimi onlara diri diri teslim etmem’ dedim. (…) Hedef doğrudan Dersim’di. (…) 37 sonralarına doğru Pertek bölgesinde bir köprü yapılmıştı. ******* onun açılışı dolayısıyla gelmişti. Arazide geziler yapıyordu, ben gösteriyordum burası şudur, burası budur diye…”
MUHSİN BATUR (Emekli General):
"Günlerden bir gün emir geldi, tren yoluyla Elazığ’a vardık, oradan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim’de görev yaptım. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum.” (Muhsin Batur; Anılar, Görüşler, Üç Dönemin Perde Arsası, s. 25)
A. DEMİRTAŞ (Dersim Savaşı’nda Er, Karslı):
"Köylüleri topluyorduk bir araya, ‘Sizleri kurtaracağız’ uygun gördüğümüz yerlere götürüp makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini öldürüyorduk. Subaylar ‘Hiçbir Alevi’yi sağ koymayın öldürün’ diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı, kollarını sıvazlayıp altınları kapmak için hırsla bir yarış başlıyordu. kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler bile sökülüyordu. Velhasıl bu tür şeyler yapıldı. Bugün Kars’ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma. Bir gün 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek ‘öldür’ dedi. ‘Ben yapmam’ deyince yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından tuttu, güçlü kuvvetli elleriyle yanı başındaki taşlara başı gelecek şekilde kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Hava değişimi verdiler. Bir daha Dersim’e yollamadılar. Çünkü her şey bitmişti.
HULUSİ YAHYAGİL (Dersim Savaşı’nda Albay):
"1938’de bizi Dersim isyanın önlenmeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de bazı dağ köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: ‘İmha’. Vergi vermedikleri için yok etmek. Bu düşünceyi, bu uygulamayı kim yapabilir? Zorbalar insanlık suçunu işleyenler. Elbette vergi işin bir yönü; gerçek neden Dersim’i Türk’leştirmekti. Ben kıta komutanıydım, bize verilen emir ‘Canlı hiçbir şey bırakmayın’ şeklindeydi.”
SECAETTİN (Dersim Direnişi’nde Rütbeli Asker. Musa Anter askerliğini yaparken Anter’in Bölük Komutanı. Anter’e anlatıyor.):
"Dersim’de temizlik harekatına başlamıştık. Bir mağarada bir aile bulduk. Dede, baba, anne ve 5-6 yaşlarında bir çocuk. Büyükleri orada süngüleyerek temizledik. Çocuğun ağzınladan bir şey alırız diye öldürmedik. Çünkü biz Dersimli yetişkinlerin ağzından bir şey alamıyorduk. Onları hemen kesiyorduk. Çocuk korkmasın diye anasını, babasını ve dedesini keserken onu uzaklaştırdık. Çocukla dost olmaya çalışıyorduk. Yemek verdik, şeker verdik, yemiyordu. Bir ara üzerimizden bir uçağımız geçti. O, tuttuğumuz ve kasılı vaziyette bulunan çocuk hemen gerildi, bir sopa aldı ve tıpkı bir tüfek gibi uçağımıza nişan aldı. Bu hareketine oldukça kızmıştım. ‘Temizleyin bu küfür***i’ diye emir verdim. Askerler süngülediler ve kayalıktan aşağı attılar.”
ANLATIYOR'Tek emir vardı: İmha edin!'
SABİHA GÖKÇEN (Dersim Savaşı’nda Pilot )
"Eskişehir’de Tayyare Alayı’nda staj gördüğüm günlerden birinde uçuştan indiğimde bölükteki fevkaladelik dikkatimi çekti. Hemen sordum. Bizim bölüğün Dersim Harekatı’na katılma emrinin geldiğini söylediler. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Derhal bölük kumandanımıza koştum. (…) O da alay komutanına gönderdi. (…) Özel müsade lazımdı. (…) Hemen Çankaya’ya koştum. ******* beni karşısında görünce, önce hayret etti. Arzumu anlamıştı. Daha doğrusu kendisine isteğim iletilmişti. Bu bakımdan ben daha birşey söylemeden ******* konuşmaya başladı. (…) “Bak Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da görevini başaracağına inancım tam. Ancak çarpışacağın insanların eline düşersen, sana fena muamele etmelerinden korkarım. Buna çok üzüleceğimi bilirsin.” Ben, ‘Emin olunuz, kendimi onlara diri diri teslim etmem’ dedim. (…) Hedef doğrudan Dersim’di. (…) 37 sonralarına doğru Pertek bölgesinde bir köprü yapılmıştı. ******* onun açılışı dolayısıyla gelmişti. Arazide geziler yapıyordu, ben gösteriyordum burası şudur, burası budur diye…”
MUHSİN BATUR (Emekli General):
"Günlerden bir gün emir geldi, tren yoluyla Elazığ’a vardık, oradan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim’de görev yaptım. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum.” (Muhsin Batur; Anılar, Görüşler, Üç Dönemin Perde Arsası, s. 25)
A. DEMİRTAŞ (Dersim Savaşı’nda Er, Karslı):
"Köylüleri topluyorduk bir araya, ‘Sizleri kurtaracağız’ uygun gördüğümüz yerlere götürüp makineli tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini öldürüyorduk. Subaylar ‘Hiçbir Alevi’yi sağ koymayın öldürün’ diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı, kollarını sıvazlayıp altınları kapmak için hırsla bir yarış başlıyordu. kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler bile sökülüyordu. Velhasıl bu tür şeyler yapıldı. Bugün Kars’ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma. Bir gün 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek ‘öldür’ dedi. ‘Ben yapmam’ deyince yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından tuttu, güçlü kuvvetli elleriyle yanı başındaki taşlara başı gelecek şekilde kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Hava değişimi verdiler. Bir daha Dersim’e yollamadılar. Çünkü her şey bitmişti.
HULUSİ YAHYAGİL (Dersim Savaşı’nda Albay):
"1938’de bizi Dersim isyanın önlenmeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de bazı dağ köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: ‘İmha’. Vergi vermedikleri için yok etmek. Bu düşünceyi, bu uygulamayı kim yapabilir? Zorbalar insanlık suçunu işleyenler. Elbette vergi işin bir yönü; gerçek neden Dersim’i Türk’leştirmekti. Ben kıta komutanıydım, bize verilen emir ‘Canlı hiçbir şey bırakmayın’ şeklindeydi.”
SECAETTİN (Dersim Direnişi’nde Rütbeli Asker. Musa Anter askerliğini yaparken Anter’in Bölük Komutanı. Anter’e anlatıyor.):
"Dersim’de temizlik harekatına başlamıştık. Bir mağarada bir aile bulduk. Dede, baba, anne ve 5-6 yaşlarında bir çocuk. Büyükleri orada süngüleyerek temizledik. Çocuğun ağzınladan bir şey alırız diye öldürmedik. Çünkü biz Dersimli yetişkinlerin ağzından bir şey alamıyorduk. Onları hemen kesiyorduk. Çocuk korkmasın diye anasını, babasını ve dedesini keserken onu uzaklaştırdık. Çocukla dost olmaya çalışıyorduk. Yemek verdik, şeker verdik, yemiyordu. Bir ara üzerimizden bir uçağımız geçti. O, tuttuğumuz ve kasılı vaziyette bulunan çocuk hemen gerildi, bir sopa aldı ve tıpkı bir tüfek gibi uçağımıza nişan aldı. Bu hareketine oldukça kızmıştım. ‘Temizleyin bu küfür***i’ diye emir verdim. Askerler süngülediler ve kayalıktan aşağı attılar.”
![]() |
İnönü Hozat'ta |
Daha fazla fotoğraf için: http://goo.gl/pNhuVj
Ek bilgi: http://www.dersimsoykirimi.org/m-bekaroglu.htm
Atatürk'ün türkiye büyük millet meclisinin v. dönem
4. yasama yılını açış konuşmaları:
1 kasım 1938
Millet Meclisi Tutanak Dergisi d. v, c. 27, sa. 3
Not : Bu konuşma Atatürk'ün rahatsızlığı dolayısıyla başbakan Celal Bayar tarafından okunmuştur.
Anayasamızın 36 ncı maddesi hükümlerine uyarak cumhurbaşkaınmız Atatürk'ten aldığım emir üzerine bu yıla ait nutuklarını okuyorum. (alkışlar)
Sayın milletvekilleri, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarım...
Geçen yıl aziz kamutay arkadaşlarıma ulus ve ülke için ne gibi verimli işler başarmak istediğimizi açıklamıştım. Bu gün de bunlardan hangilerinin bu yıl içinde yapıldığını bildirmek isterim.
Sayın arkadaşlarım, her şeyden önce size kıvançla arz edeyim ki ulus ve ülke geçen yılı tam bir huzur ve sükün içinde yükselme ve kalkınma çalışmaları ile geçirmiştir.
Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan tunceli'ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır.(bravo sesleri)
4. yasama yılını açış konuşmaları:
1 kasım 1938
Millet Meclisi Tutanak Dergisi d. v, c. 27, sa. 3
Not : Bu konuşma Atatürk'ün rahatsızlığı dolayısıyla başbakan Celal Bayar tarafından okunmuştur.
Anayasamızın 36 ncı maddesi hükümlerine uyarak cumhurbaşkaınmız Atatürk'ten aldığım emir üzerine bu yıla ait nutuklarını okuyorum. (alkışlar)
Sayın milletvekilleri, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarım...
Geçen yıl aziz kamutay arkadaşlarıma ulus ve ülke için ne gibi verimli işler başarmak istediğimizi açıklamıştım. Bu gün de bunlardan hangilerinin bu yıl içinde yapıldığını bildirmek isterim.
Sayın arkadaşlarım, her şeyden önce size kıvançla arz edeyim ki ulus ve ülke geçen yılı tam bir huzur ve sükün içinde yükselme ve kalkınma çalışmaları ile geçirmiştir.
Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan tunceli'ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır.(bravo sesleri)
Kaynak: http://tr.wikisource.org/wiki/TBMM_5.D%C3%B6nem_4.Yasama_Y%C4%B1l%C4%B1_A%C3%A7%C4%B1l%C4%B1%C5%9F_Konu%C5%9Fmas%C4%B1_1_Kas%C4%B1m_1938
1938 yılında ailesiyle beraber sürgün edilen ve bir daha memleketine dönemeyen ünlü şair Cemal Süreya’nın heykeli, memleketi Pülümür’e dikildi.
"bizi bir kamyona doldurdular.
tüfekli iki erin nezaretinde.
sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular.
günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar.
tarih öncesi köpekler havlıyordu.
aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk,
o havlamalar, polisler.
duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki.
annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü"
cemal süreya
tüfekli iki erin nezaretinde.
sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular.
günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar.
tarih öncesi köpekler havlıyordu.
aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk,
o havlamalar, polisler.
duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki.
annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü"
cemal süreya
İlk Cumhuriyet Hükümeti
tarafından çıkarılan “Tunceli Kanunu”ndaki amaç Dersim’i adım adım tam egemenlik
altına almaktı. Bunun için de “İç Dersim” olarak adlandırdıkları, direnişlerin merkezi olan bugünkü Tunceli il sınırlarının dahiline çok sayıda karakol yapmaya başlandı. İlk inşaatlar Sin, Amutka, Denzik, Haydaran bölgelerinde başladı.
Seyit Rıza ve Alişer karakol yapımlarına ilk karşı çıkan liderlerdi. Bu karşı çıkış Haydaran, Kureyşan, Yusufhan ve Demanan aşiretleri başta olmak üzere pek çok aşiretin toplanmasına neden oldu. İlk toplantıya katılım oldukça yüksekti. Ancak yaşanan tartışmalarda bazı aşiret liderleri ikir birliğine varamadı ve toplantıdan tam bir birliktelik
çıkmadı.
Karakolların yapımıyla birlikte kapsamlı bir saldırı yapılacağını sezen Dersim aşiretleri birlikte savaş arayışlarını sürdürürken, Başbakan İsmet İnönü o sırada Meclis’te Şark Seyahati Raporu’nu okuyarak orta kademe generallerden Kazım Orbay ile Abdullah Alpdoğan’ı Dersim’i gezerek inceleme yapmakla görevlendirdi.
Orbay ve Alpdoğan 1936 yılında bu görevi yerine getirirken Mustafa Kemal Meclis’in açılışında şunları söylüyordu:
"Dahili iç işlerimizde mühim bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Dahilde bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş selahiyetler verilmelidir.”
Alpdoğan ve Orbay’ın incelemelerinin de sonucuna bakılarak bu konuşmadan bir süre sonra Dersim için en kritik karar verildi: “Korgeneral Abdullah Alpdoğan, sınırsız yetkilerle donatılarak Dersim’in ıslahı için tayin edilmiştir.”
Alpdoğan Elazığ’da…
Alpdoğan Elazığ’a varır varmaz Dersimli Askeri Kaymakam Emekli Hıdır ile Palulu Abdurrahman’ı aşiretler arası görüşme girişimlerinde kullandı. Bu girişimlerden birinde Seyit Rıza, Elazığ’da Abdullah Alpdoğan’la görüştü. Seyit Rıza bu görüşmeden sonra Nuri Dersimi’ye Türk ordularının Dersim’le başa çıkamayacağını, fakat her ihtimale karşı
kendisinin bir an önce Türkiye dışına çıkarak durumu büyük ve adil devletlere bildirmesini istedi. (Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, s. 263).
Alpdoğan bu arada Seyit Rıza’nın yeğeni Rayber’in varlığından haberdar olmuş ve Binbaşı Şevket’i Dersim’e göndererek Rayber’i görüşmeye çağırmıştı. Alişer bu görüşmeye karşı çıktı. Ancak Rayber, Alpdoğan’la görüştü. Alpdoğan bu görüşmede Rayber’e bir çok vaatte bulundu ve hemen orada bir miktar para verdi. Karşılığında istediğiyse amcası Seyit Rıza’ya karşı cephe almasıydı. Rayber bunu kabul etti.
Ve amansız savaş başladı
1937’nin ilkbaharıydı. İlk saldırı, savaş uçakları eşliğinde silahsız bölgelere yapıldı. Ardından Yusufhan aşireti üzerinde yoğunlaştı. Saldırılarda siviller katlediliyor, kadınlara tecavüz ediliyordu. Yusafhan katliamına ilk müdahaleyi Fındık Ağa yaptı ve Türk birliklerini önemli ölçüde geriletti. Bu arada Mazgirt bölgesinde çatışmalar başlamıştı. Savaşa kısa sürede Baytiyar, Abasan, Corin, Karabal, Haydaran, Demanan aşiretleri de dahil oldu. Devlet bunun üzerine Erzurum ve Erzincan kolordularını bölgeye sevketti, Diyarbakır’dan 7. Kolordu
Uçak Karargahı’nı Elazığ’da konuşlandırdı ve Batı illerinde seferberlik ilan etti. Bu arada Dersimliler bir Türk tankını imha etmişlerdi.
Savaşın ağırlık merkezi Seyit Rıza üzerindeydi. Ancak Nuri Dersimi’nin anlattığına göre, savaş planlarını Alişer yapıyordu. Bu nedenle Alpdoğan’ın asıl hedefi öncelikle Alişer’i imha etmekti. Alpdoğan bunun için, bir süre önce satın aldığı Rayber’i görevlendirdi. Rayber on beş gün içinde savaşa katılıp bazı aşiretlerin güvenini kazanmakla birlikte Alişer’in de güvenini kazandı.
Alişer ile Zarife’yi öldürdü.
Seyit Rıza’nın karargahı Halvori-Vank bölgesinde, Alişer’in ise Ağdat’ta Tujik Dağı eteğindeydi, ailesi de yanındaydı. Rayber sık sık Alişer’le görüşüyordu ve Seyit Rıza’nın bütün planlarını biliyordu. Bu planlardan biri de, daha fazla kan dökülmemesi için Alişer’in Rusya, İran veya Irak’a iltica ederek Fransa ve İngiltere hükümetlerinin aracılık etmesini sağlamaktı. Rayber, Alişer’in savaş bölgesinden ayrılmasından bir gün önce sekiz arkadaşıyla birlikte Alişer’e misafir oldu. Ve o gün, takvimler 9 Temmuz 1937’yi gösterirken, Rayber, 75 yaşındaki Alişer ile eşi Zarife’yi öldürüp başlarını keserek Türk ordusuna teslim etti… Ki yiğit bir savaşçıydı Zarife… Alişer ile Zarife’nin katledilmesi hem Seyit Rıza’yı hem de diğer aşiretleri derinden etkiledi. Bu durum, Türk birliklerine karşı daha derin tepkilerin gelişmesine ve bazı birlikte hareketlere neden oldu. (Nuri Dersim, Kürdistan Tarihinde Dersim, s. 269).
Türk askeri birlikleri Dersim’i kuşatmıştı, ormanlar ateşe verilmiş, yangınlar büyümüş, Seyit Rıza dara düşmüştü. Kureyşan aşireti ile Bahtiyar aşireti Seyit Rıza’nın yardımına ilk koşanlardı. Savaşı artık Bahtiyar Aşireti Lideri Şahin Ağa yönetiyordu. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu. Bahtiyar ve Kureyşan aşiretlerinin kadınları ve kızları tecavüze uğramamak için kendilerini uçurumlardan aşağıya, Munzur ve Harçik sularının “kurtarıcı
derinlikleri”ne bırakıyorlardı.
Türk birliklerinin havadan ve karadan saldırısı, Seyit Rıza’nın bulunduğu Laçinan Deresi’nde yoğunlaştı. Günlerce süren bu saldırıda Seyit Rıza sağ kurtuldu; ancak tüm direnişe rağmen ailesi ve yoldaşlarından 33 kişi katledildi.
Devletin Dersim’i tamamen yok etme politikasını gören aşiretler bir toplantı yaptı. Toplantıda Yusufhan, Demenan, Haydaran, Şıx Hesenan, Kalan, Karakoçan, Kewan, Lolan, Keçelan, Qozan, Bahtiyar aşiretleri birliktelik kararıyla çıktılar. Seyit Rıza’ya yakınlığıyla bilinen
Kureyşan ise devletin yanında yer aldı. Halvori-Vank arasında yapılan bu toplantıda liderler kutsal Munzur Suyu’na birer taş atarak birlikte direniş yemini ettiler ve savaşa topyekün devam kararı aldılar.
Şahin Ağa’ya ihanet sona gidişti…
Bu karardan sonra aşiretler kendi cephelerinde topyekün savaşa girdiler. Savaşın stratejik noktalarından biri Hozat bölgesiydi. Hozat’ı Bahtiyar Aşireti Lideri Şahin Ağa öncülüğündeki birlikler savunuyordu. Devlet güçlerine karşı sürdürülen güçlü savunma sürecinde Yusufhan aşireti karar değiştirerek devletin yanında yer aldı. Bu, diğer aşiretler arasında moral
bozukluğuna neden olsa da, Dersim’i asıl yenilgiye uğratan sürecin son başlangıcı Şahin Ağa’nın “süt kardeş” ihanetine uğraması oldu.
Tarih 9Ağustos 1937’ydi. Şahin Ağa savaşın yorgunluğunu atmak için bir söğüdün
gölgesine uzanmıştı. Uykusu derindi. Uykusunun derinliğini, sürekli yanında olan süt kardeşi Lılo Hıdır iyi biliyordu: Şahin Ağa uykusunun en derin yerinde dişlerini gıcırdatırdı. O sırada da öyle yaptı. Korgeneral Alpdoğan tarafından satın alınmış olan Lılo Hıdır, Şahin Ağa dişlerini gıcırdatınca derin uykuda olduğunu anladı ve silahını Ağa’nın şakağına dayayarak ateş etti. Ardından başını keserek Hozat’a götürüp Türk askeri kuvvetlerine teslim etti.
Seyit Rıza’nın, Alişer’den sonra en güvendiği lider olan Şahin Ağa da ihanetle katledilince Dersim’in özgürlüğünü savunması giderek zayıflıyordu. Ancak aşiretlerden çoğu herşeye rağmen direniyor, savaşıyor ve devlet kuvvetlerine önemli zaiyatlar veriliyordu. Seyit Rıza bu yoğun çatışmalar içinde yeni cepheler açma, direniş dışı kalan aşiretleri savaşa katma planları yaparken, Erzincan’dan beklenmedik bir elçi geldi. Elçiyi Erzincan Valisi bizzat
göndermişti ve elinde bir mektup vardı. Vali mektupta şöyle diyordu:
"Eğer bana yetişirsen, senin can güvenliğinisağlayacağıma ve şartlarını görüşebileceğime inanmanı isterim”. Hayli uzun olan ve güvenlik teminatı içeren mektuptaki barış görüşmeleri davetini dikkate alan Dersim Direniş Kuvvetleri Kumandanı Seyit Rıza yoldaşlarıyla birlikte Munzur Dağları’nı aşıp 5 Eylül 1937 günü Erzincan’a ulaştı.
1938 - Gençleri askere almak üzere 2 Ocak’ta Dersim’de bulunan jandarma müfrezesi imha edildi, Mercan karakolu basıldı.
1938 - Türk ordusu ilkbaharla birlikte Dersim’e yeni ve kapsamlı bir harekat başlattı.. Ağır top, uçak ve tank eşliğinde girilen Dersim’de binlerce insan kurşunlarla
öldürüldü, binlercesi de evlere doldurularak yakıldı.
1938 - Ağustos ayına kadar süren katliamdan arta kalanlar batı illerine sürgün edildi.
1948 - Dersim sürgünleri, bu yıl ilan edilen bir aftan yararlanarak yurtlarına, Dersim’e geri döndü.
1938 - Türk ordusu ilkbaharla birlikte Dersim’e yeni ve kapsamlı bir harekat başlattı.. Ağır top, uçak ve tank eşliğinde girilen Dersim’de binlerce insan kurşunlarla
öldürüldü, binlercesi de evlere doldurularak yakıldı.
1938 - Ağustos ayına kadar süren katliamdan arta kalanlar batı illerine sürgün edildi.
1948 - Dersim sürgünleri, bu yıl ilan edilen bir aftan yararlanarak yurtlarına, Dersim’e geri döndü.
Osmanlı'da "ateş kuyuları"; "Kuyucu Murat Paşalar" ve "Yavuz'un keskin kılıcı" ile dahi çözülemeyen Dersim sorunu kan ile bir kere daha çözülmek istendi. 1938 trajedisi, geride sadece ölü ve yaralılar ve sürgünler değil; Cumhuriyet'e güveni erken bitmiş ve öfkesi artmış bir halk bıraktı.
"Sivas'ta göz göre göre yine biz yakıldık. Maraş'a ölümü giydiren caniler, Dersim katliamından cesaret aldılar. Malatya'da,
Çorum'da yakılan çarşı, yıkılan evler ve öldürülen yine bizdik. Roboski çığlığı, duyulmayan Dersim'dir. Acılarımıza bile
tahammül edemiyorlar, durmadan yeni acılarla korkuları besliyorlar"
"Dersim, Maraş, Koçgiri unutulmaz hiçbiri!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder